“VEBA”
Veba
bir yandan da insanların yüreğindeydi…
Oran kentinde, 1940’ların bir Nisan
sabahında Dr. Bernard Rieux evinden çıkarken merdivenin sahanlığı ortasında ölü
bir fareyle karşılaştı. O güne değin oturduğu apartmanda hiç fare görmemişti.
Dr. Rieux sokağa çıktıktan sonra geri döndü kapıcıya haber verdi. Aynı günün
akşamı apartmana girerken karanlık koridorun dibinden bir fare sendeleye
sendeleye ona doğru ilerledi, kendi etrafında döndü, bir çığlık atarak,
dudaklarının arasından sızan kanla can verdi.
Oran Limanı-1943
Bu
satırlarla başlar Fransız yazar, düşünür “Albert
CAMUS”nün “Veba” eseri.
Hikâyenin geçtiği, Cezayir’in kuzeybatı ucunda, Akdeniz’in kıyısında yer alan
Oran şehri oldukça sıradan ve alışılagelmiş bir şehirdir. İlk başlarda insanlar
apartman ve sokaklarında ölü farelerle karşılaşmaya başlarlar ve buna ilk tanık
olanlardan biri de şehrin doktorlarından olan hikâyedeki başkahramanımız Dr.
Rieux’dur. İlk zamanlarda ölü farelerden endişelenmenin bir lüzumu yoktur.
Ancak bu tuhaf duruma şehirden gelen beklenmedik insan ölümleri katılınca
durumun ciddi olduğu ortaya çıkar. Ve tam anlamıyla vebaya, veba özelinde de “insan
yüreğindeki karanlığa karşı” büyük bir mücadele başlar. Bu mücadele
Oran şehrinin insanları ve veba arasındaki bir “iyilik/kötülük”
mücadelesidir…
Hikâye
ilerlerken kara ölümün zifiri gölgesi Oran şehrinin üzerine düştüğünde, bu
karamsarlık ve umutsuzluk tablosuna karşı çıkan biri vardır. Dr. Rieux… Rieux,
Oran şehrinin kapılarını kapar ve vebaya karşı savaş açar !! Dr. Rieux’ya göre:
“önümüz ne kadar karanlık olursa olsun, başarı ne kadar uzakta olursa olsun,
çalışmak, gayret etmek ve inanmak yapabileceğimiz tek şeydir. Hayatın anlamı da
buradadır. Hayatın anlamını aramak ve peşinden gitmek…” Oran kentinin başına
gelen bu acımasız salgına karşı insan yazgısı koşulsuz bir teslimiyet değil;
tüm varlığıyla mücadele ettiği bir başkaldırı göstermelidir !! Bu mücadele hiç
de kolay bir mücadele değildir. Çünkü, “ölümün olduğu yerde ondan daha ciddi başka
bir şey yoktur… “ Dr. Rieux, ümitvar, bilimin gücüne
inanan kişiliği altında, başkaldırıyı, direnişi sembolize eder.
Sonraki
günlerde durum ciddileşir. Fareler kentlilerin gözü önünde öbek öbek ölmeye
başlar. Bir süre sonra insanların boyun, koltuk altı, kasıkların şiddetli
ağrılar kendini gösterir. Vücutlarında kocaman “hıyarcıklar” “adeta kötülük çıbanları” çıkar.
Valilikte
salgının ismi tanımlanır ve gerekli önlemlerin alınması kararlaştırılır. Ancak
yetkililer kamuoyunu telaşlandırmaktan kaçınır ve önlemleri ciddiyetle
uygulamaz. Ölümler öyle hızlı artar ki, beklenilen serumlar kente ulaşmakta
gecikir, yollananlar ise yetersiz kalır. Baskılar üzerine, ancak ve sonunda
veba resmen halka ilan edilir… Bildirge ile tüm kent karantina altına alınır.
Kente doğru hareket eden tüm kara ve deniz araçları geri döndürülür. Trafik yok
denecek kadar azdır, dükkânlarda, “tükendi, ya da bulunmaz” yazıları
artmaya başlar. Kentin rahibi “Paneloux”,
kentin insanlarına seslenirken; bu felaketi hak ettiniz, diyerek vaaz verir.
Halkın durumu giderek kötüleşir. Vebanın ve sıcağın etkisiyle akıllarını
yitirenler kentin dışına kaçmak için şiddete başvurarak nöbetçilerle çatışmaya
başlarlar.
Burada
karşımıza “Cottard” çıkar. Cottard, Dr.
Rieux’nun antitezidir. Cottard bir suçludur, cinayetten aranıyordur ve Oran
kentine sığınmıştır. Ancak şehrin odağı veba salgınında olduğu için kendisi serbesttir
ve emniyettedir… Veba salgını boyunca kaçakçılık, kara borsa gibi işlerle
uğraşır ve kendine bir servet sağlar. Cottard arayışını kötülükte bulmuştur… Dr.
Rieux’nun en yakın arkadaşı “Tarrou”,
Cottard’ı, kendi kurmuş oldukları gönüllü sağlık ekiplerine katılmaya çağırır
ve aralarında şu diyalog geçer.
-
Cottard:
Bu benim işim değildir. Ayrıca veba içinde ben kendimi iyi hissediyorum.
Durması için yapılan işlere karışmaya bir neden göremiyorum.
-
Tarroux:
Doğru, veba olmasaydı tutuklanmış olacağını unutuyorum.
-
Cottard:
Bu yeniden kurcalanan eski bir hikâyedir. Unutulduğunu sanıyordum. Ama konuşan
biri olmuştur. Beni çağırdılar ve soruşturmanın sonuna kadar emirlerine hazır
olmamı istediler. İşin benim tutuklanmam ile son bulacağını anladım. “İşte şu
anda korkulacak bir şey olmadığını biliyorum.”
-
Tarrou:
Örgütümüze katılmayacağını anlıyorum. Gülümseyerek, hiç olmazsa mikrobu
yaymamaya çalış…
Veba
sürdükçe, kötülük kol gezdikçe Cottard emniyettedir… Ancak diğer yandan
şehirdeki hoşnutsuzluk git gide artmakta, yöneticiler halkın isyana
kalkışmasından endişe etmektedir. Hastalıktan çıkan ve mutsuzluktan çılgına
dönen insanlar, vebayı kurutma hayaliyle evlerini ateşe vermektedir. Tabutlar bitme
noktasına gelmiş, kefen bezi ve mezarlar yetmez olmuştur. Kadın/erkek derin
çukurlarda üst üste gömülmeye, denize atılmaya ya da fırınlarda yakılmaya
başlanmıştır. Veba insanların sevme yetisini, dostluk duygusunu dahi ellerinden
almıştır. Başta Dr. Rieux ve sağlık kollarında çalışanlar artık bu yorgunluğu
kaldıramaz duruma gelmişlerdir. Aylar sonra, gönüllü sağlık hizmetleri
çalışanlarından olan “Castel”in
çabalarıyla serum geliştirilir ve üretimine başlanır. Sıkıyönetim ilanı ve
serumun uygulanmaya başlaması ile birlikte, bir süre sonra hastalıkta sayıca
bir gerileme başlar. Kentte ilk etapta pek bir şey değişmese de yüzlerde
rahatlamanın işaretleri görülmeye başlanır. Castel’in serumu hastalık üzerinde
etkili olmuştur. Önleyici kurallarla bir süre daha devam edilir ve sonunda
vebanın uzaklaştığına karar verilir…
Bu
süreçte, Dr. Rieux, arkadaşı Tarrou ve başka bir ilde yaşayan, aylardır
göremediği karısını kaybeder ve ilk kez Rieux’nun içindeki yorgunluk ve
vazgeçmişlik de apaçık gözlenir hale gelir… Veba süresince kimi eşini, kimi
çocuğunu, kimi ise bir yakınını kaybetmiştir. Bu nedenle herkes yarımdır artık…
Bir
Şubat sabahı, Oran kentinin kapıları sonuna kadar açılır. Her ne kadar vebanın
izleri silinemeyecek olsa da şehir hayata yeniden umutla başlar… Geriye Dr.
Rieux ve arkadaşlarının gösterdiği dayanışma örneği kalır. Geriden geleceklere
güç ve ümit kaynağı olur…
Veba
boyunca, Oran kenti özelinde, Camus’nün “absürd”, yani varoluşun “belki anlamlılığı/belki anlamsızlığı” kavramını
yaşarız. Yaşam, yaşanmaya değer mi? Yaşamın anlamı ve insanın değeri nedir?
sorularının cevabını ararız. Ölüm kolaydır, absürtlükle, yani anlamsızlık ile
yüzleşir, bunu kabul ederiz, ancak bu gerçeğin hayatımızı karartmasına izin
vermeyiz. Buna direniriz, buna başkaldırırız !! İnsan hayatına anlamı mücadele
ile yükleriz !! Savaşı yerer, barışı yüceltir, ölümü kovar, yaşamı getiririz !!
İşte
Camus’nün kahramanları da böyledir… Dr. Rieux, Sisifos vb. Her şeye rağmen
devam etme cesareti gösterirler. Dr. Rieux bu anlamsızlığa karşı direnişi
temsil eder. Veba, yani kötülük gerçeğini olduğu şekliyle kabul edip, işini en
iyi şekilde yapma gayretine devam eder. “Veba insanın yaşam karşısında gerileyişidir
ve daima olacaktır…” Camus, veba aracılığıyla bizlere insanlığın tüm
karanlığını, zayıflığını, kötülüğünü, çürümüşlüğünü ve bencilliğini gösterir.
Rahatsız eder. Hikâye gittikçe griden, siyaha döner.
“Ortaçağ Veba Döneminde Doktorların
Maske ve Kıyafetleri”
Dünyadaki
kötülük neredeyse her zaman cehaletten kaynaklanır. Ve insanlar bir şeyin
farkında değillerdir. Şu erdem ya da kusur denilen şeyin, her şeyi bildiğini
zanneden ve böylece kendinde zarar verme hatta öldürme hakkı gören düz bir “cehalet”
olduğudur… Savaşlar kadar, veba yani kötülük de insanı hazırlıksız yakalar. Bir
savaş patladığında insanlar “uzun sürmez”, “bu çok aptalca” derler. Ve kuşkusuz
bir savaş çok aptalcadır, ancak bu onun uzun sürmesini engellemez. “Budalalık
daima direnir…” İnsan hep
kendini düşünmese bunun farkına varabilirdi…
“Şüphesiz biz de bugün bir veba içindeyiz…” Bizde de kurtulanlardan çok,
aramızdan ayrılanlar olacak/oluyor. Ve bu felaketi Tanrı istemedi… Biz Yarattık
!! Uzun zamandır kötülükle uzlaştık. Biraz pişmanlık yetiyordu ve her şeye izin
vardı. Pişmanlık konusunda herkes kendini güçlü hissediyordu. O zamana değin en
kolayı kendini sıkıntıya sokmamaktı. Gerisini Tanrı’nın bağışlayıcılığı
hallederdi nasılsa…
İşte
dostlarım, Dr. Rieux ve arkadaşları da biliyordu ki, aslında savaştıkları
acımasız bir hayaletti… O hayaletin adı “insan doğasıydı…” Biliyorlardı ki vebaya,
“kötülük
ve kayıtsızlığa” karşı kazanılan zafer kısa olacaktı. Vebanın yeniden
geri geleceğini biliyorlardı. Vebanın mikrobu ne ölür ne de yok olur. Onlarca
yıl mobilyalarda, yünde uyuyup kalabilir. Odalarda, mahzenlerde, sandıklarda,
mendillerde, eski kâğıtlarda sabırla bekleyebilir. Ve belki bir gün gelecek ki
insanların felaketi ve bir şey öğrenmeleri için Veba, farelerini yine
uyandıracak ve mutlu bir kente ölmeye/öldürmeye gönderecekti…
Ancak
veba durdurulabilirdi. Yapılması gereken, görülüp, kabul edilmesi, gölgelerin
kovulması ve uygun önlemlerin alınması. Şüphesiz her şey düzelecektir.
Düzelmese bile, ne olduğu bilinecek, kaderci anlayışa karşı çıkıp, mücadele
edilecek, “doğru değerler bulunacak”
ve daha sonra da onu yenmenin yolları bulunacaktır. “Önemli olan kişinin işini iyi
yapmasıdır.”
“Avrupa
sanatında bazı ortaçağ dönemi Kara Veba çizim ve tasvirleri”
Ve
yazımızı kahramanımız Dr. Rieux’nun pasajı ile bitirelim…
“Uzun
süredir utanıyorum, uzaktan bile olsa ben de bir katil olmaktan ölesiye utanç
duyuyorum. Zamanla başkalarından çok daha iyi olanların bile bugün öldürmekten
ya da ölüme göz yummaktan kendilerini alamadıklarını görüyorum. Çünkü ölüme
neden olmaksızın şu dünyada tek bir hareket bile yapamıyorduk ve içinde
yaşadıkları mantık da böyle gerektiriyordu… Evet, utanç duymaya devam ettim,
şunu öğrendim; “hepimizin VEBA’nın içinde olduğunu…” Ve iç huzurumu yitirdim…
Onları anlamaya ve kimsenin can düşmanı olmamaya çalışarak, bugün hâlâ onu
arıyorum. Artık bir vebalı olmamak için ne yapmak gerektiğini ve huzuru ya da
huzur yoksa eğer; iyi bir ölümü umut etmemizi sağlayacak şeyin yalnızca bu
olduğunu biliyorum. İşte bu nedenle, uzaktan ya da yakından, haklı ya da haksız
nedenlerle insanları öldüren ya da öldürmeyi haklı çıkaran ne varsa hepsini
reddetmeye karar verdim…”
“Bir
kenti tanımanın en bildik yollarından biri de orada insanların nasıl öldüğüne
bakmaktır…”
Peki
bizlerin de sayısını unuttuğumuz, hissizleştiğimiz, benzer büyük acıları
yaşadığımız bugünlerde siz de içeriye dönüp, kendi değerlerinize bakmak ister
misiniz ???
Belki de VEBA’nın karanlıkları içindeyizdir…
VEBA’nın farkında olmak, VEBA’dan
kurtulmanın yoludur belki de ??...
Mücadeleyle
kalın !!!
Comments
Post a Comment