Skip to main content

OBLOMOV


Oblomov “lüzumsuz adam” tiplemesinin ölümsüz örneklerinden birisi ve belki de en bilinenidir. Orta yaşlı toprak sahibi Oblomov işinden ayrılmış, borca batmış ve tüm dünyevi işlerini yatağından görmeye başlamıştır. Her bir köşesi dökülmekte olan dairesinde kendisi kadar tembel uşağıyla birlikte kayıtsızlık içinde yaşayan bu miskin asilzade, değişime ayak direyerek işlevsizleşmiş bir sınıfın timsalidir. Gonçarov’un kaleminden çıktığı günden beri toplumun içine karışmış, “Oblomovluk” sözcüğünü günlük dile kazandırmıştır. Oblomov, 19. Yüzyıl sonunda bu açmaza giren toprak sahiplerinin güldürüsü olmakla kalmıyor, aynı zamanla mevcut sosyal düzenin acayipliklerini de ciddiyetle ama tatlı bir dille eleştiriyor.

Kitap temelde iki düşünce akımının çarpışması yönünde ilerler. Bir tarafta, 19. Yüzyıl Rusya’sında varlığını serfliğe borçlu olan, miyadı dolmuş, sorumsuz aristokrasiye somut bir örnek teşkil eden İlya İlyiç Oblomov, diğer tarafta ise hayatın “düşünmek ve çalışmak” olduğuna inanan, durağanlığa katlanamayan, ve sürekli hareket halinde olan Andrey Ştoltz…

Oblomov zamanın “durağan” tarafını temsil etmektedir. Ailesinin köyü olan Oblomovka’da mevsimler sakin sakin, düzenli birbirini izlerler…Her şey olağan, doğanın belirlediği genel düzeniyle sürüp gider…Oblomovka sakinleri ahlaki veya düşünsel sorunlarla kendilerine işkence etmezler ve bu nedenle sağlıklı, neşeli ve uzun ömürlüdürler. Kusursuz huzur ve sükünetin, egemen olduğu bu dünyanın temel imgesi, dingin durgun akan bir ırmağı andıran yaşamdır: “Yaşam hemen yanı başlarında durgun bir ırmak gibi akıyordu, yapmaları gereken, bu ırmağın kıyısında oturup, çağırmadan kendiliklerinden sırayla gelip önlerinden geçen kaçınılmaz olayları izlemekti” der Gonçarov… Bu açıdan Oblomovka, gerçek bir toplumsal veya coğrafi konum değil bir ruh halidir. Sonsuz tekrarların “-tatiller, aile toplantıları, yaklaşan mevsimler- “döngüsel” bir zaman örüntüsü olarak karşımıza çıkar. Adeta zamansız bir dünya sunmaktadır Oblomovka… Köyde “fi tarihinden beri” hiçbir şey değişmemiştir… İlya İlyiç Oblomov’da bu ruh hali ile büyümüş, St. Petersburg’a gelmiştir. Hikaye’de burada başlamakta ve Oblomov’un tabularla dolu, kapalı dünyasından kurtulma girişimini anlatmaktadır. Ama hikaye boyunca tüm çabalarına rağmen kahramanımız, ruhuna işlemiş durağanlığı yenemez, yataktan kalkamaz ve çok sevdiği ropdöşambrından bir türlü kurtulamaz… Günden güne paslanır ve tükenir… Son kertede, “sönmekle başladı benim yaşamım” der ve durumu kabullenir. 

Andrey Ştoltz ise zamanın “doğrusal” tarafını simgelemektedir. Oblomov’un zıt karakterini temsil etmektedir. Ştoltz’un aile yapısı ona kronolojik ve aşamalı bir zaman kalıbı edindirmiştir. Babası bu doğrusallık nosyonunu aileye yansıtır ve geleceğe taşır. Ailesini planlarken “dedesinden gelen yaşam çizgisini alıp(sanki cetvelle), dümdüz olarak gelecekteki kendi torununa kadar uzatmıştır. Cetvelle çizilmiş bu mükemmel doğru imajı, kavramsal olarak Oblomov’un aile tarihçesiyle ilişkilendirilen döngüsellik ve durağanlığa zıtlık teşkil etmektedir. Ştoltz, babasından hem zamanın doğrusal olduğu kavrayışını hem de gelecek hakkında öngörü sahibi olma yeteneğini almıştır. Oblomov’un aksine Ştoltz gelecekten korkmaz. Dolayısıyla Ştoltz, şimdiki zamanda gelecekte elde edeceği, sevgi, aile, üretici iş gibi ödüller için çalışmakta, bunlar da onun için içinde bulunduğu anın değerini arttırmakta ve ona bir amaç vermektedir. Buna karşın, Oblomov’un geçmişe odaklanıp kalmış rüyaları, ona geçmişin bir parçası olmayan bir gelecek sunmaz.

Ancak Oblomov kendi hikayesinin geleceğini teminat altına almaktan acizdir. Hikayesini anlatmak için Ştoltz’a ihtiyacı olduğu gibi, Ştoltz’un da içerik sağlaması için ona ihtiyacı vardır. Hikaye bu doğrultuda ilerler…

“Değişim ve durağanlık” temel ekseninde Oblomov Dünya edebiyatında eşşiz bir yere oturmakta ve ölümsüzleşmektedir. Yerinde sayan toplumların aslında gerilediklerini ve yok olduklarını mizahi bir biçimde aktarmakta, hareket halinde olan toplumların ise, dünya üzerinde var olmaya devam ettikleri ve hayatın sunduğu sonsuz bilinmezlik ve ihtimaller denizi içerisinde yollarına tüm görkemleri ile devam ettiklerini göstermektedir.

“Bu açıdan roman günümüz “Türkiye” toplumu ile de büyük benzerlikler teşkil etmektedir.” Değişim, dönüşüme en açık olması gereken kurumlarda dahi “Oblomovluk” ruh hali hüküm sürebilmektedir! Bu durağanlık içinde topluma bir yok oluşa sürüklemektedirler… Oblomov’lar köyünüze, mahallenize, işyerlerinize, devlet kurumlarınıza yerleşmiş durumdadır… Tüm tembellikleri, miskinlikleri, ödülleri kolay yoldan; “rüşvetçilik, emek hırsızlıkları, kolaycılık” ile elde etme ve değişime karşı olan dirençleri ile mevcut düzeni tıkamakta ve öldürmektedirler… Toplumun ayakta kalması ise Ştoltz’ların varlığına bağlıdır… Aksi halde yerinde sayan toplum köhneleşecek ve yok olacaktır…

Oblomovlar için hayat “sönmekle başlamışken”, tembellikle devam ederken, Ştoltz’lar için ise “emek, düşünce ve mücadeledir…” Bu açıdan roman yakın çevreniz ve içinde bulunduğunuz toplumun analizi noktasında kocaman, renkli ve mizahi bir dünya sunmaktadır.

Bol okunması dileğiyle…

G.U

Comments

Popular posts from this blog

MUHTEŞEM GATSBY!

        Daha genç ve daha kırılgan olduğum yaşlarımda babamın verdiği bir öğüt, o günden beri aklımdan hiç çıkmaz.     “Birisini eleştirmeye kalkıştığında,” dedi bana, “ şu dünyada her insanın senin bulunduğun ayrıcalıklara sahip olmadığını aklından hiç çıkarma.”       “Muhteşem Gatsby” edebiyat tarihinin en etkili romanlarından biri olarak gösterilir. Yazar Scott Fitzgerald’dan insanlık tarihine sunulmuş bir “umut manifestosu…” Zira kitapta birçok yerde “yeşil ışık” metaforu ile umuda atıfta bulunulmaktadır. Hikâye 1920’lerin Amerikası’nda geçiyor. O yıllarda Amerikan ekonomisi yeni yeni büyümekte, ekonomik sınıflar tam olarak oluşmamış durumdadır. Kapitalizm kontrolsüz bir durumda, büyük şirketler hukuksuz ve yolsuz davranmaktadır. Zengin ve fakir kesim arasında büyük bir gelir uçurumu vardır. Kölelik düzeni devam etmektedir. Had safhada bir gösteriş ve eğlence kültürü hakimdir. Toplum çöküşün sinyallerini vermektedir. Bu ekonomik ...

Acımak?

“Acımak” Reşat Nuri Güntekin’in çarpıcı romanlarından bir tanesi… 1920’lerin Türkiye’sinde geçmektedir. Romanda Acıma duygusu, iyilik, dürüstlük, fedakârlık ve kötülük, yalancılık, tembellik ikileminde anlatılıyor.   Kitabın ana karakteri Zehra, çalışkan, disiplinli, verdiği kararlardan asla geri dönmeyen, en küçük bir gevşekliği ve zaafı affetmeyen idealist bir Anadolu öğretmenidir. Sivas’ın bir mezrasında öğretmenlik görevini yapmaktadır. Hikâye Zehra’nın çalıştığı okula bir mektup gelmesiyle başlar. Mektup, Zehra’nın İstanbul’daki babasının ölüm döşeğinde olduğunu ve kızının derhal İstanbul’a gelmesi gerektiğini bildirmektedir. Ancak ilginç bir şekilde Zehra gitmek istememektedir. Okul müdürü Tevfik Bey’in ısrarı üzerine Zehra hikâyesini anlatmaya başlar. Zehra’nın babası Mürşit Bey bir alkolik, kumarbaz, kaçakçıdır. Küçüklüğünde Zehra ve ablası Feriha’ya ızdıraplar çektirmiştir. Ablası Feriha fakirlik içerisinde veremden ölmüştür. Yine de Zehra son bir kez gidip babası Mürşit B...