EKONOMİDE
YENİ BİR GELECEK VİZYONU: “YEŞİL BÜYÜME”
“Ekonominin
doğadan daha önemli olduğunu düşünenler para sayarken nefeslerini tutmayı
denesin.”
Benim de çok sevdiğim ünlü yazarlardan
Saint Exupery’nin de dediği gibi “biz bu
dünyayı atalarımızdan miras almadık, çocuklarımızdan ödünç aldık.” Bu
yüzden onlara yaşanabilir bir dünya bırakmak zorundayız. İşte bugün biz de gittikçe kötüleşen bir dünya, gittikçe kötüleşen
bir doğada yaşamaya çabalıyoruz…
Geldiğimiz bu noktada, dünya üzerinde yaşanan en
büyük ekonomik krizlerden bir tanesi de 2008 yılında bu atmosferde ortaya çıktı.
Bu krize bir tepki olarak da yeni bir ekonomik düzen arayışı söz konusu oldu.
Bu kapsamda da “Yeşil Yeni Düzen”
kavramı ekonomi literatüründeki yerini aldı. “Yeşil Yeni Düzen” kavramı temelde, ekonomimizi, iklimi, çevremizi
ve sosyal adaleti etkileyen krizleri sona erdirmek amacıyla oluşturulmuş
kapsamlı bir stratejiyi ifade ediyor.
Yeşil Yeni Düzen,
yatırımlarla ekonomiyi tekrar canlandırarak; istihdam yaratmayı ve çeşitli düzenlemelerle
düşük karbona dayalı bir ekonomik düzen oluşturmayı amaçlıyor. Bu doğrultuda
yeşil yeni düzen ile birlikte, “Yeşil
Büyüme, Yeşil Ekonomi, Yeşil İşler, Yeşil Yakalı İşçiler” gibi kavramlar
hayatımıza girmeye başladı. Bu noktada kentsel yeşil büyüme de; düşük hava
kirliliği ve CO2 emisyonları, su, enerji ve gelişmemiş topraklar
dahil olmak üzere doğal kaynakların düşük tüketimini destekleyen bir düzeni
ifade ediyor. Küresel çevre sorunlarını çözmek, yerel çevre kalitesini
iyileştirmekle birlikte firmalar vasıtasıyla yatırımları arttırarak yeşil
büyümenin yaygınlaştırılması hedefleniyor. Yine küresel çevre sorunlarının
çözülmesi, toprak, su, enerji kaynaklarının optimâl tüketimi ile
ekoloji-ekonomi dengesinin sağlanması ve bu kapsamda finansal bir dönüşümün gerçekleştirilmesi
amaçlanıyor.
Bu temelde Yeşil
Büyüme’nin dört temel amacı bulunuyor;
-Dünya ekonomisini
canlandırmak
-Yeni istihdam fırsatları
yaratarak kırılgan grupları korumak
-Karbon bağımlılığını ve
su stresini azaltmak ve
-Ekosistemin bozulmasının
önüne geçmek,
Bir önceki yazımızda
Türkiye’de yasalaşan iklim kanununun artıları ve eksilerine değinmiştik. Yeşil
Büyümenin hedefleri çerçevesinde Türkiye’de de geçtiğimiz günlerde yasalaşan “İklim Kanunu”nun eksikliklerini gideren
bir strateji ile yukarıda bahsettiğimiz hedeflere odaklanması hepimizin
geleceği açısından önem taşıyor !!
Bu noktada dilerseniz
dünyada ne gibi yeşil büyüme uygulamaları oldu/oluyor, bunlara bakalım.
Bazı örneklere
baktığımızda; Çin Halk Cumhuriyeti otomobil sektörü için Türkiye’deki yüksek
vergi uygulamasının aksine elektrikli araçlarda satış vergileri %10’dan %5’e
düşürülmüş, tüm sektörlerde elektrifikasyon amaçlanmış durumda. Japonya’da “yeşil ekonomi ve sosyal reform planı”
çerçevesinde solar(güneş ışığı kaynaklı) ve enerji tasarruflu cihazlara vergi
kolaylıkları sağlanıyor. Yine Güney Kore’de düşük karbonlu ulaşıma teşvikler
giderek arttırılıyor.
ABD’de, Amerikan
İyileştirme ve Yeniden Yatırım Yasası çerçevesinde, hibrid enerjili pillerin
tüketimi için 5 milyar dolar düzeyinde kredi tahsis edilmiştir. Altyapı
yatırımlarına bakıldığında; Çin, 2020 yılına değin gelen süreçte elektrikli
demiryollarının genişlemesi için 750 milyar dolar yatırım gerçekleştirdiğini
beyan etmiştir. İstihdam noktasında; Japonya ve Kore gibi bazı ülkeler, yeşil
işler üretmek için özel planlar başlatmışlar, Kore Cumhuriyetinin “Yeni Yeşil İş Yaratma Planı”, başta
enerji ve inşaat olmak üzere toplam 960 000 yeni istihdam yaratmayı
planlamaktadır.
Açlık sorununun kol
gezdiği, yaklaşık 1 milyar insanın gıdaya ulaşamadığı Afrika özelinde
baktığımızda ise, Afrika Kalkınma Bankası da “Yeşil Ekonomi Yol Haritası” isimli üst düzey bir çalışma eylem
paketi hazırlamış durumda. Bu yol haritasında dikkat çeken başlıca noktalar
olarak, sürdürülebilir altyapı(enerji, ulaşım, su, sulama, sağlık, yerleşimler
ve şehirler), doğal kaynakların verimliliği ve sürdürülebilir kullanımı(arazi,
tarım, ormancılık, turizm, koruma alanları, balıkçılık ve maden kaynakları),
afet riskinin azaltılması, eğitim, istihdam, sağlık, nüfus, cinsiyet eşitliği
ve kadınların güçlendirilmesi başlıkları yer alıyor. Bu kapsamda 15 alt sektör
ve 119 yeşil büyüme politika uygulama seçeneği tanımlanmış durumda.
“Türkiye’de
ise Yeşil Büyüme Yaklaşımı”, ilk olarak 2012 yılında Kalkınma
Bakanlığı koordinasyonunda hazırlanan “Geleceği
Sahiplenmek” isimli raporda yer almıştır. Bu kapsamda yeşil büyümenin
ekonomik, sosyal ve çevresel başlıkları doğrultusunda bütüncül politikalar
oluşturulması amaçlanmıştır. Enerji, ulaştırma, tarım, sanayi ve hizmetler
başlıkları altında, yeşil büyümenin sağlayacağı, yeşil iş fırsatları kapsamında
gençlerin beceri ve yetkinliklerinin geliştirilmesi ve niteliklerinin
yükseltilmesinin gerekliliğine değinilmiştir.
Bu noktada bir gelecek
vizyonu çizme açısından; Türkiye’de Yeşil İşler’in hangi niteliklere sahip
olabileceği, hangi sektörlerde yoğunlaşacağı ve ortaya çıkacak yeşil işlerin
neler olacağı konusunda araştırmalara ihtiyaç duyulduğunu belirtmek gerekiyor
!!.. Gerçekleştirilecek bu araştırmalar neticesinde ülkemizde işgücü
piyasasında ciddi istihdam imkanları oluşacak, sosyal adalet güçlenecektir.
Yeşil ekonomiye geçişle birlikte ülkemiz ekonomisinin gerek bölgesel gerekse de
küresel anlamda ciddi bir rekabet gücüne kavuşacağını belirtmekte fayda var.
Ancak henüz Türkiye’de
Yeşil İşler’e ilişkin sistematik, bütüncül bir veri tabanı, mevcut durum
analizi veya projeksiyon bulunmamaktadır. Yeşil Ekonominin bir alt başlığı
olarak belediyelere, organize sanayi bölgelerine ait çevresel harcama
maliyetlerine TUİK veri tabanından parçalı bilgiler halinde ulaşılabilmektedir.
Yine kentsel yönetimler ve belediyelerin faaliyet raporlarında farklı iş
kollarında ve farklı sektörlerdeki yeşil işlere ait farklı verilere ulaşmak
mümkün olabilmektedir. Dolayısıyla Türkiye’de henüz yeni olan yeşil büyüme
yaklaşımını, gündemimizde olan iklim yasasına yönlendirmek, yasadaki
belirsizliklerin giderilmesi ve sağlıklı bir yeşil büyüme stratejisi
oluşturulması noktasında son derece faydalı olacaktır. Şimdi dilerseniz bu
yeşil işlere ve Türkiye’nin yerine biraz bakalım..
OECD’nin geliştirmiş
olduğu Yeşil Büyüme Göstergeleri çerçevesinde yerel ve bölgesel düzeyde veriler
toplanabilmekte ve ülkeler adına uyumlu hale getirilebilmekte ve ülkeler
arasında karşılaştırma yapabilmek mümkün olmaktadır. Göstergeler yeşil
büyümenin ana özelliklerini yakalamak için beş ana kategori etrafında
yapılandırılmıştır. Bunlar;
-Çevre ve Kaynak Verimliliği
Bu kategoride “karbondioksit(CO2) salınımında”, OECD verilerine göre,
Türkiye 366 milyon tonluk karbondioksit salınımı ile dünyada 15. sırada yer
alıyor ve emisyon salım kotası sınırında bir emisyon salım miktarına sahip
olduğunu söylemek mümkün.
“Yenilenebilir
enerji” üretiminin toplam enerji arzı içindeki paylarında,
%15,24 oranında bir paya sahip. OECD’de ise bu oran %11,56. Ancak kişi başı
toplam enerji arzında OECD ortalaması 3,66 ton petrol eşdeğeri iken Türkiye
1.76 ton petrol eşdeğeri. Bu oran ABD’de %6,15, Fransa’da ise %11,85 düzeyinde.
“Enerji
dışı malzeme verimliliği” başlığında OECD ortalaması 533,76 kişi başı/kg
iken, Türkiye 419,72 kişi başı/kg düzeyinde. Yine “geri dönüştürülmüş atıklar(işlenmiş atık)” başlığında OECD
ortalaması %34,28 iken Türkiye ortalaması sadece %12,33 oranında.
Dolayısıyla İklim
Yasası’nda da yer alan “dönüşüm
ekonomisi” hedefi kapsamında bu göstergeler önemli bir noktaya ve hedefe
dikkat çekmiş oluyor. Çevre bilinci bu göstergenin en önemli bileşenlerinden
birisi. Tüm bu veriler ışığında enerji verimliliği ve geri dönüşüm başlıkları
üzerine odaklanılması gereken yeşil iş sahaları olarak karşımıza çıkıyor.
-Doğal Varlık Tabanı
Bu kategoride, “orman kaynakları stoğu” başlığında zayıf bir durumda olduğumuz
görülüyor. Türkiye ile benzer yapısal potansiyelde kategorize edilebilecek
gelişmiş ülkeler arasında Fransa 3,055 milyon metreküp, Japonya 5,094 milyon
metreküp, Türkiye ise 1,697 milyon metreküp düzeyinde seyrediyor.
“Su
kaynakları arzında”, OECD ortalaması kişi başı 691,27 metreküp, Türkiye 750,47
metreküp düzeyinde. Bu rakamlar ABD’de 1207, Japonya’da 625, Fransa’da ise
390,86 metreküp düzeyinde. Türkiye’nin su zengini olmayan bir ülke olduğu ve
gelecek yıllarda yaşayacağı su stresi düşünüldüğünde, su tahsisi
politikalarında Japonya ve Fransa’ya benzer politikaların geliştirilmesi ve su
tasarrufu zorunluluğu karşımıza çıkıyor.
-Yaşam Kalitesinin Çevresel Boyutu
“Kirli havaya maruziyet sonucu ölümlerde”
OECD ortalaması milyonda 275,21 kişi iken, Türkiye’de 499,23 kişi düzeyinde. Bu
gösterge, Fransa’da 203 kişi, Japonya’da ise 313 kişi. Dolayısıyla hava
kirliliği ciddi bir problem. Yanı sıra iklim kaynaklı tehlikelerin azaltılması,
sıcak ve soğuk günler, yangınlar gibi önümüzde duran ciddi sorunlar bulunmakta.
-Ekonomik Fırsatlar ve Politika Tepkileri ve
“Toplam
vergi geliri içerisinde çevre vergileri oranı”, OECD ortalaması %4,56, Türkiye ise %11,01
oranında. Bu ülkeler içinde en yüksek oranların %11,38 ile Güney Kore ve
Türkiye’ye ait olduğunu belirtmemiz önemli. Ancak çevresel kalite
düşünüldüğünde toplanan vergilerin verimlilik düzeyleri ciddi olarak
odaklanılması gereken başlıklardan bir diğeri.
Diğer yandan yenilenebilir enerji bütçesinin %40,99 oranıyla kamusal
AR-GE bütçesi içerisindeki yüksek oranı Türkiye için önemli artılardan bir
tanesi. Yine toplam AR-GE enerji bütçesi içinde; Türkiye’nin %6,83 oranıyla
fosil yakıt bütçesi yüksek oranlı göstergelerden bir tanesi. Zira bu oran
Japonya’da %0,24, Fransa’da %1,18, ABD’de %3,68 oranında. Bu noktada, iklim
yasası ile de paralel olarak, Türkiye’nin fosil yakıt çıkış planının öncelikli
olarak gündeme alınması önemli.
-Sosyo Ekonomik Bağlam
Sosyo-Ekonomik
bağlam içerisinde, “tarımda katma değer”
başlığında Türkiye %6,20 oranında OECD ise %1,82 oranındadır. “Sanayide katma değer”, Çin %38,42
oranında, Güney Kore %35,57 oranında Türkiye ise %31,53 oranındadır. “Hizmetler sektöründe ise” Türkiye
%60,97 oranında, OECD ortalama ise %73,76 oranındadır. Dolayısıyla teknolojik
ve yeşil büyümeyi içeren gelişmiş hizmetleri Türkiye’nin sunabilme kapasitesi
düşük görünmektedir.
Özetleyecek olursak
dostlar;
İlk olarak ülkemizde
farklı ölçek ve düzeylerde “yeşil büyüme”
ya da “yeşil ekonomik eylem”
planlarının hazırlanması ve uygulanması gerekmektedir.
- Yine
Türkiye çoğu ülke ile benzer olarak yasal bir yeşil ekonomik ve yeşil büyüme
tanımına sahip değildir. Bu sebeple öncelikle bu kavramların devlet tarafından
yeşil olarak tanımlanması gerekmektedir.
- Yeşil
ekonomiye ilişkin verilerin ölçülebilmesi için gerekli göstergelerin ve
indekslerin oluşturulması ve tanımlanarak yasal bir zemine oturtulması
gerekmektedir.
- Yeşil
büyümenin finansmanı noktasında, İngiltere’de olduğu gibi Yeşil Yatırım
Bankası(UK-Green Investment Bank) gibi yeşil ekonomiye geçiş ve yeşil
ekonominin gelişimini destekleyici finans mekanizmalarına ihtiyaç
duyulmaktadır.
- Yeşil
dönüşüm perspektifleri noktasında seçilmiş göstergelere bakıldığında;
-CO2 emisyonlarında
görülen artış trendinin yeşil ekonomi temel ilkelerinden biri olan düşük
karbonlu ekonomi ilkesine uymadığı, gelecekte ciddi çevresel tahribatlara ve
refah kayıplarına yol açacağı öngörülmektedir.
- Genel
enerji arzındaki artışa karşın yenilenebilir enerji arzında durağanlık
görülmektedir. Bu trendin de gelecekteki yeşil işler(yenilenebilir enerjiler)
ve yeşil istihdam imkânlarını kısıtlayacağı düşünülmektedir.
Geri dönüşüm alanındaki ilerlemeye
rağmen gelişmiş ülkelere kıyasla geride olunduğu görülmektedir. Bu durumun da
geri dönüşüm sektörü özelinde istenilen genişlemeyi yaratamayacağı düşünülmektedir.
- Gelişmiş
ülkelerde düşen ve Türkiye’de artan su arzının yine yeşil ve çevresel büyüme
noktasında büyük oranda direkt ve dolaylı maliyetler yaratacağı
düşünülmektedir.
- Hava kalitesi ve buna
bağlı sağlık problemleri, sağlık harcamaları ve ülke ekonomisi üzerinde ciddi
bir maliyet oluşturmaktadır. Burada da gelişmiş ülkelerdeki düşüsün yakalanması
sağlanmalıdır.
- Toplanan
çevre vergilerinin gelişmiş ülkelere kıyasla daha yüksek oranlarda olmasına
rağmen istenilen çevre performansına ulaşılamadığı görülmektedir. Yeşil dönüşüm
çerçevesinde bu konuya odaklanılmasında fayda görülmektedir.
- Katma
değerli büyüme noktasında endüstri ve hizmetler sektörünün istenilen düzeyde
olmadığı görülmektedir. Yeşil büyüme çerçevesinde bu noktada bütüncül bir
dönüşüm sağlanmalıdır.
İlerleyen zamanlarda
ekonomi ve tarım vizyonu konularında açılımlar yapmaya devam edeceğiz. Yazımızı
Lord Byron’un bir pasajıyla noktalayalım,
Mutluluk uçsuz, bucaksız
ormanlardadır; bomboş sahillerdeki coşkudadır. İnsan elinin değmediği bir
yerdedir; denizin diplerinde ve gürlemesindedir. İnsanların severim, ama doğayı
daha çok severim…
Ve mutluluk yalnızca
paylaşıldığında gerçektir…
Mutlulukla
ve doğayla kalın…
Comments
Post a Comment