“BEYAZ ZAMBAKLAR ÜLKESİ’NDE" "ÇİÇEK GİBİ AÇAN EĞİTİM/UMUT GİBİ BÜYÜYEN MİLLET” MANE TEKEL FARES… “Yeni toplumlar kendileri ile birlikte yeni şarkılar üretirler…” Üretmeyen/Üretemeyen toplumlarda ise, devlet yaşama gücünü yitirmiştir ve kaçınılması imkânsız bir musibetle yıkılmaya mahkumdur… İşte bu “değişim paradigması” içerisinde, 1800’lerin sonlarında, Avrupa’nın kuzeyinde, İskandinavya bölgesinde bulunan Finlandiya’nın sert bir iklimi vardır. Havası genellikle sislidir. İlkbaharda bile donlar devam eder. Ağustostan itibaren soğuklar başlar. Arazisi de oldukça kıraçtır. Çoğu yerler sarp granit kayalarla kaplıdır. Kalan yerler ise çukur ve bataklıktır. Ülkede maden namına hemen hemen hiçbir şey yoktur. Tarım çok güçlükle yapılabilmektedir. Halkı da hiçbir zaman tam bağımsızlıklarını elde edememiştir. Kimi zaman bir komşusunun, kimi zaman da diğer komşusunun yönetimi altında bulu...
“VEBA” Veba bir yandan da insanların yüreğindeydi… Oran kentinde, 1940’ların bir Nisan sabahında Dr. Bernard Rieux evinden çıkarken merdivenin sahanlığı ortasında ölü bir fareyle karşılaştı. O güne değin oturduğu apartmanda hiç fare görmemişti. Dr. Rieux sokağa çıktıktan sonra geri döndü kapıcıya haber verdi. Aynı günün akşamı apartmana girerken karanlık koridorun dibinden bir fare sendeleye sendeleye ona doğru ilerledi, kendi etrafında döndü, bir çığlık atarak, dudaklarının arasından sızan kanla can verdi. Oran Limanı-1943 Bu satırlarla başlar Fransız yazar, düşünür “ Albert CAMUS” nün “ Veba” eseri. Hikâyenin geçtiği, Cezayir’in kuzeybatı ucunda, Akdeniz’in kıyısında yer alan Oran şehri oldukça sıradan ve alışılagelmiş bir şehirdir. İlk başlarda insanlar apartman ve sokaklarında ölü farelerle karşılaşmaya başlarlar ve buna ilk tanık olanlardan biri de şehrin doktorlarından olan hikâyed...